“kış karalar bağlar bu zaman”
babam böyle derdi
ay / ışığıyla yansıdı çatılara
sokak lambası hiç bu kadar sönük olmadı
babam derdi bunları
ya da babam bendim
gece şimdi o ürkünç ilahilerinden birini söylüyor
günü hatırlayıp hatırladıktan sonra unutmak yasa oluyor
bir antik şehrin istilasının bilmem kaçıncı yıl dönümü bugün
gömücüler acaba bu gece hangi mezarı kaçıncı kez eşeliyor / insan anatomisini inceleyen sahte
tanrılardan sonra
İsa’nın mezarını düşlerdi babam
çünkü İsa’lara inanırdı
babam öldüğünde ellisinde bir velettim
“üstün insandan ziyade ileri bir dünya yaratmalı
ya da tamamıyla sıradan insanlar yetiştirmeliyiz toprağa’’ derdi babam
ya da bendim babam
sıradanlığı seçmeliydim
bir güzellik kaynağı var
her insan için bir tane
bir tane ışığın ayı tüm güzel olanlar
“güzel şey” aslında sadece “şeydir”
dinlerin hepsi tek tanrılıdır
o tek tanrı en çok bir kadındır
babam derdi bunları
ya da babam bendim
bunları yazardım geceleri
babam yazardı
ben garsonluk yapardım
babam emekli tamirciydi
küçük kum midyesini anımsatmalı belden aşağı parmakları
tırnaklarını öpebilmelisin
dizlerini öpsen tuz buz olacak gibi
olmalı
öpünce anlamalısın seni taşıyabileceğini
beli
sırtının altındaki beli
serin ve çukur olmalı
beynini oraya gömmeden dokunmamalısın
hissetmemelisin kadını
bir ılık yaz gecesinde
denizin hafif bir yele maruz kalması gibi
dokunsan yarılacak bir dalga gibi
kanayacak bir yara gibi
olmalı saçları
sana maviyi hatırlatmalı
‘’kadınlar boran hızıyla gelir‘’ derdi babam
babam öldüğünde ellisinde bir velettim
gidişleri bir olta iğnesinin bir çocuk parmağından çıkarılışı gibi
geç – uzun sürücü – acı verici – kanlı
babamın babası inşaatçıydı
babam sigaralarını kumda saklarmış
ben annemin balkonda tuttuğu saksılara gömerdim
çocukluk bu ya
annem hiç ölmez bilirdim
“ben akıllı adamların hep sigara içtiğini gördüm”
derdi babam
yorgun kadınlardan bahsetmezdik
bir kadın yalnızca kendi için yorulurdu
o yüzden bizi ilgilendirmezdi
bir annenin şımarmış çocuğu
dilsiz hareketsiz adamların bir sürü kadınları vardı
kadınlar oldum olası paraya mı tapardı
ben paranın olduğu yerde hiç melek görmedim
melek hiç görmedim
melekler hep iyi miydi
trans halinde bir yaşam risk gerektirmiyordu
böyle insanların ne toprağa ne kendine ihtiyacı olurdu
eski savaşlardan söz ederlerdi – hepsi dilsizdi
üzerlerimize yağan kardan hiçbiri haberdar değildi
“kanadı kırık kuşu vurmalı”
babam derdi bunları
ya da babam bendim
kafeste büyüyüp iyileşmektense
ölümü yeğlemek gerekliydi
bir anlık zevk mi kadın
sadece bizi boşluğumuzdan vuran canavar mı
çok akıllı bir kadın da görmedim doğrusu
Meryem Ana’yı görsem belki bunu söylemezdim
insanın dostu ne ise sevgilisi de o oluyor
yorgun bitkin solmuş ve korkulası
kadını / belki kadını silersek daha yaşanılası
daha nefes alınası bir güne uyanırız bir yatakta tek uyanırsak
ilk okuduğum kitap
bir gemiyi kaçırıp
amerikayı keşfeden bir çocuğun hikayesiydi
çocuk öldü
çocuk birden öldü
o sırada ben traktör tepesinde domates sattım
sonra garsonluk
adam yaralama yaptım
altı ay kadar mahpus kaldım
ondan önce de yazıyordum
ünlü bir şair zamanında
zamanında sahibi olduğum bakkaldan rakı aldı
ben sarhoştum zaten
o sıra hep sarhoştum
parasızım halen
tek değişmeyen gerçeğim bu
bizim yaşam alanlarımız hep denize sıfır olmalıydı
çünkü bizim gibi insanlar çok aç kalırdı
şairler belki denizi ondan çok severdi
deniz bedavaydı
deniz ekmekti
deniz şiir
bir denizin üzerindeki tek gölge bulutlarındır
bir de üzerinde onu izleyenin
deniz gerçek kadındır
deniz hayalimdeki kadın
ben onu izlerim
bulutlar saçlarım
İskoçya’nın kuzeybatısında
Atlas Okyanusu’nda 500’ün üzerinde adacıktan oluşan takım adayız
biz
her bir erkek
babam da böyleydi
zaten ben babamdım
hep kadınlardan dağıldık
(2014 – Tekirdağ)